Perşembe, Ekim 07, 2010

alametifarika




Aslında bu yazımda sizlere, Londra'da geçirdiğim ilk iki haftada yanlarında yaşadığım 50'li yaşlardaki zengin adamla 30'larındaki orta halli kadının ilişkisini ve sonra çıkıp gelen adamın 20'li yaşlarındaki kızını falan anlatmak isterdim. Bunları anlatmamamın sebebi özel hayata olan saygım ya da bu konunun ilgi çekmeyeceğini düşünmem değil tabii ki. Ama google translate diye bir şey var, adam blogumu görür de çevirtirse diye korktum. Gerçi, bir önceki yazıyı çevirttim, denemek için, "dedem ev sahibimdi" gibi alakasız cümleler çıktı ama olsun. Onun yerine size biraz buradaki moda akımlarından bahsedeyim.
Buraya kağıt üzerindeki geliş amacımı hatırladığım zamanlarda ve genellikle hava kötü olduğunda vaktimi kütüphanelerde geçiriyorum. Sıcak bir ortam ve bedava internet olduğu için kütüphaneler hep dolu, ya da içerideki insanlar gerçekten bilgiye aç da olabilirler. Açıkçası benim de, daha okumayı bilmeyen bir çocukken en büyük hırsım, evdeki bütün ana britanicaları okumak, içlerinde yazan herşeyi öğrenmekti. Büyüdükçe içimdeki bu öğrenme isteği ve merak magazinel bir boyut kazandı, zaten o sırada ansiklopedilerin devri de kapanmıştı. Arada bu isteğim depreştikçe okulun 3 katlı, büyük sayılabilecek kütüphanesine gidiyorum. Gerçi ben ikinci kata çıkmayı ilk kez birkaç gün önce becerebildim, çünkü İngilizler'in yangın paranoyası yüzünden her mekana ve o mekanın önündeki hole ve o holün önündeki yangın holüne açılan ikişer kapı ve bir de hiç bir yere açılmayan ikişer kapı var ve hangi kapının nereye çıktığını anlamak için iyi bir yön duygusu lazım ki o da bende yok. Kütüphanede çalışan ve ilk geldiğimde "Kütüphane nasıl kullanılır" dersi veren turuncu, kısa saçlı bir kadın var, adı Emma, tam bir stil ikonu. Saçları tony&guy 'ın Dicle'ye iki sene önce kestiği modelin aynısı ama fosforlu turuncu. Emma'yı ilk gördüğüm gün, tırnaklarında yaprak yeşili ojeler vardı, leopar desenli füzo giymiş ve yine leopar desenli küpeler takmıştı. "Kitap aramak için kelimeyi yazıp search'e basın" gibi sıkıcı ve sıradan şeyleri, hem de son derece sakin bir ses tonu ile anlatıyor olması, görüntüsünü daha da dikkat çekici hale getiriyordu. O günden sonra, bazen sırf Emma'nın ne giydiğini görmek için kütüphaneye uğradığım günler oldu, ama ilk günkü kadar çarpıcı bir kompozisyonla henüz karşılaşmadım.
Bazı günler sokakta yürürken ya da bir yerde otururken, gündüz vakti o kadar acayip tiplerle karşılaşıyorum ki gözlerimi dikip bakmamam mümkün olmuyor. Saçlarının kulaktan aşağı olan kısmını kazıtmış, tepede kalan kısmını da marge simpson'un fönlü hali gibi tepeye dikmiş oturmuş kahvesini içen bir zenci adam, ya da ense hizasında dalgalı saçları olan, ve her iki yandan bir tutamı boynuz gibi topuz yapıp gerisini açık bırakmış bir çocuk görünce hem kitleniyorum hem de benim de canım kafama öyle tuhaf modeller yapıp dolaşmak istiyor. Geçen gün aklımda bu düşüncelerle Boots'un saç şekillendiricileri reyonuna girdim. Burada kozmetik o kadar ucuz ki, ben bile, sanki bunca zaman paçoz olmamın nedeni pahalı ürünlermiş gibi, her hafta Boots'ta 5-10 pound harcıyorum. Sokaktaki çılgın modelleri uygulamak için değilse de şöyle biraz değişiklik olsun diye, ya da işte sırf çok ucuz olduğu için, jöle-köpük tarzı bir şeyler alacaktım ki, Manga head, Chaos head, Surfer head, Punk head ve daha bunun gibi yüzlerce çeşit jöleyi görünce karar veremediğim için elim boş dükkandan çıktım. Aklım Chaotic'te kaldı aslında. Alacaktım ama adı jöle değil de gum olduğu için benim bu yumak gibi kafama yapışır kalır sonra da çıkartamam diye korktuğumdan almadım. Sonuç olarak sokaktaki saç modellerinin kaynağını buldum, bir de leopar desenli füzonun satıldığı yeri bulursam İngiliz modasına adapte olabilirim sanıyorum.



2 yorum:

  1. Demek hayatımın hatası, bir saç modeli referansı olarak akıllara kazınmış artık. Sevinsem mi üzülsem mi bilemedim.
    Ev sahibinin blogunu bulup, çevirip, okumaya çalışacağını düşünmense inanılmaz mantıklı. Alegorik olarak anlatsan olmaz mı?

    YanıtlaSil
  2. dicle, o tas modelinin öncüsü oldugun için sevin bence, bütün dünya keşfetmeden sende görmüştük, alegorik anlatim uzerine düşünücem, "adam kadını götürdü, kadin da adamin porsche'unu", gibi mi mesela, biraz kıro olmaz mı?

    YanıtlaSil